21.11.2024

1 film 1 kitap

BETON, THOMAS BERNHARD

Avusturyalı yazar Thomas Bernhard'ın Beton (1982) adlı kara mizahla yoğrulmuş ve derin bir içsel yolculuğu anlatan çarpıcı romanı, obsesif ve eleştirel bir bakış açısına sahip anlatıcısı Rudolf’un, Bach üzerine yazmayı planladığı bir müzik makalesini tamamlayamaması ve zihinsel bir tıkanıklık içinde sıkışıp kalması etrafında şekillenir.

Kitap, Bernhard'ın topluma, sanata, hastalığa ve yalnızlığa yönelik keskin eleştirileriyle örülüdür. Rudolf’un sürekli ertelediği yazma süreci, yazarın yaratıcı sancılarına ve toplumla olan çatışmasına ironik bir dille ışık tutar. Anlatıcının yalnızlığı ve karamsarlığı, Bernhard’ın diliyle daha da derinleşir; sürekli iç monologlar, okuyucuya hem karakterin içsel karmaşasını hem de yazarın toplumsal eleştirilerini iletir. Beton, varoluşsal sorgulamaları ve sanatçının yaratma sürecini inceleyen etkileyici bir yapıt olarak öne çıkar.

"Zamanla evim olan bu mezara saplanıp kaldım. Sabahlan mezarda uyanıyor ve bütün gün mezarda oradan oraya koşuyor ve akşamları da bu mezarda uykuya yatıyorum."

"Sen yaşayanlardan korktuğun için, diyor, en ufak bir hamle yapmaya istekli olmadığın için, insanın yaşayan insanlarla uğraşmak istemesi için gereken hamlede bulunmadığın için. Burada mezardan başka bir şey olmayan evinde oturuyor ve ölülerle uğraşıyorsun..."

"Dünya her şeyi karşılayacak kadar zengindir gerçekten, ama bunu dünyayı yöneten politikacılar tamamen bilinçli olarak engelliyorlar. Yardım çığlıkları atıyorlar ve her gün milyarları silah için harcıyorlar ve utanmıyorlar."


BATI CEPHESİNDE YENİ BİR ŞEY YOK

Orijinal adı Im Westen nichts Neues
Yönetmen Edward Berger
Senarist Ian Stokell, Lesley Paterson
Oyuncular: Felix Kammerer, Albrecht Schuch, Aaron Hilmer
Alman yazar Erich Maria Remarque’nin henüz 18 yaşındayken katıldığı Birinci Dünya Savaşı'ndaki acı deneyimlerini oldukça çarpıcı biçimde kaleme aldığı ilk ve en tanınmış eseri olan Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (1929) adlı kitabından 2022 yılı uyarlaması. 
Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, Birinci Dünya Savaşı sırasında Batı Cephesi'nde savaşan bir Alman askerinin hikayesini konu ediyor. Savaşın ilk günlerinde coşkuyla siperlerde yer alan Paul ve silah arkadaşları, savaş devam ettikçe kendilerini korku ve büyük bir çaresizliğin içinde bulur. Savaşı politikacılar başlatır, askerler savaşır, gençlerse ölür. Askerlerin cephedeki içler acısı durumu, ölümle yüz yüze geçen her anları ve cephe arkasında savaşı başlatanların, üst rütbelerin rahat ve lüks ortamlarda savaşı kontrol etme çabaları... Dünyanın bilinen en eski tarihinden bugüne ise hiçbir şeyin değişmemiş olması. 


30.09.2024

Aşırıcılar, Arrietty'nin Gizli Dünyası


Aşırıcı Arriety (借りぐらしのアリエッティkari-gurashi no Arietti)

Yönetmenliğini Hiromasa Yonebayashi'nin üstlendiği "Aşırıcılar" (The Secret World of Arrietty), Studio Ghibli imzasıyla 2010 yılında Japonya’da vizyona girdi. Film, İngiliz yazar Mary Norton’ın ünlü çocuk romanı "The Borrowers"tan uyarlanmıştır ve minik insanların gizli dünyasını büyüleyici bir görsellikle izleyicilere sunar. Ghibli filmlerinin klasik doğa ve insan ilişkisini, bu filmde de sadelik ve estetikle buluşturan yönetmen Yonebayashi, izleyiciyi bu masalsı dünyaya çeker

Film, küçük bir aile olan Saatçilerin (Arrietty ve ailesi) hikayesini anlatır. İnsanların fark etmediği bir köşede, minik "aşırıcılar" olarak bilinen bu aile, insanların evlerinde gizlice yaşar ve hayatta kalmak için ihtiyaç duydukları küçük eşyaları “ödünç” alırlar. Aile, yaşamını insanların dünyasından izole bir şekilde sürdürmeye çalışsa da, evdeki hasta bir çocuk olan Sho, Arrietty'i fark eder ve onunla bir dostluk kurmaya çalışır.

Ancak Arrietty'nin ailesi, insanlarla temas kurmanın aşırı tehlikeli olduğuna inanır. Çünkü insanlar onları fark ettiğinde, hayatları sonsuza kadar değişebilir. Hikaye, Sho ve Arrietty arasındaki bu temasa odaklanır; biri yaşamının sonlarına yaklaşan bir insan çocuğu, diğeri ise kendisini korumak zorunda olan minik bir varlık.

Temalar ve Mesajlar

Farklılıklar ve Kabul:  Arrietty ve ailesi, insanlardan çok küçük, farklı ve gizemli bir varoluşa sahiptir. İnsanların onları keşfetmesi tehlike yaratır; bu da filmde farklı olanın ötekileştirilmesi ve korunmaya çalışılmasına dair bir metafor yaratır. Film, bu farklılıklara rağmen dostluk ve anlayışın mümkün olduğunu, birbirini anlamaya çalışan iki dünyanın da aynı evrende var olabileceğini gösterir.

Doğa ve İnsan İlişkisi: Ghibli filmlerinin klasik bir teması olarak doğa ve insan ilişkisi, "Aşırıcılar"da da dikkat çeker. Arrietty’nin yaşadığı dünya, doğanın bir parçasıdır; küçük dallar, yapraklar, su damlacıkları onun dünyasında devasa ve hayati unsurlar haline gelir. İnsanların doğaya ve çevrelerine nasıl duyarsızca zarar verdiklerini görmek, filmde ince bir şekilde işlenmiştir. Arrietty ve ailesinin hayatta kalma çabaları, insanın doğa üzerindeki etkisini sorgulatır.

Yalnızlık ve Arkadaşlık: Sho'nun hikayesi, yalnızlık teması üzerine kuruludur. Hasta ve kırılgan bir çocuktur, ailesiyle arası mesafelidir ve hayatındaki çoğu şey ona umutsuz görünmektedir. Arrietty ile tanışması, Sho’nun yalnızlığını hafifletir ve ona umut getirir. Film, iki yalnız ruhun birbirini bulmasının dokunaklı bir anlatımıdır.

Görsellik ve Estetik

Studio Ghibli’nin her zamanki gibi yüksek kalitedeki animasyonları, "Aşırıcılar"da da dikkat çeker. Arrietty ve ailesinin dünyası, son derece detaylı ve estetikle dolu bir şekilde yaratılmıştır. Minik bir düğmenin sandalye, bir tohumun gıda, bir su damlasının devasa bir küre olarak gösterildiği bu dünyada, renk paleti ve arka plan tasarımları doğal ve huzur verici bir atmosfer yaratır.

Yavaş tempolu anlatı, izleyiciyi bu büyüleyici evrene adım adım çeker ve filmin estetiği izleyiciye huzurlu bir deneyim sunar. Çevresel sesler ve müzik kullanımı da Ghibli filmlerine özgü bir duyusal zenginlik katar. Özellikle Arrietty'nin yaşadığı dünya, izleyiciyi küçücük bir dünyada devasa bir maceraya çıkarır.

Karakterler

Arrietty: Arrietty, cesur, meraklı ve enerjik bir genç kızdır. Dünyayı keşfetme arzusu, onu ailesinden farklı kılar. Film boyunca büyüyüp olgunlaşan Arrietty, izleyicilere korkularının üstesinden gelmenin ve kendi kimliğini bulmanın önemini öğretir.

Sho: Sho, ciddi bir kalp rahatsızlığı olan yalnız bir çocuktur. Arrietty ile kurduğu bağ, onun hayata tutunma arzusunu yeniden canlandırır. Sho'nun film boyunca geçirdiği değişim, seyirciye umut ve dayanışma mesajı verir.

Aile ve Toplum: Arrietty’nin ailesi, geleneklere sıkı sıkıya bağlıdır ve insanların varlığı konusunda büyük bir temkin gösterirler. Bu, aslında toplumun genel olarak bilinmeyene karşı nasıl bir savunma mekanizması geliştirdiğinin bir yansımasıdır. Arrietty’nin ailesi, toplumun baskıcı kurallarına boyun eğse de, Arrietty bu sınırları zorlamaya çalışır.

Filmin Duygusal Derinliği

"Aşırıcılar", dışarıdan basit bir çocuk hikayesi gibi görünse de, derin bir duygusal katman sunar. Sho'nun hastalığı ve yalnızlığı, Arrietty'nin keşfetme arzusu ile birleştiğinde, film evrensel duygulara hitap eder. Filmdeki dramatik anlar, izleyiciyi düşündürürken aynı zamanda duygusal olarak da bağ kurmalarını sağlar. Arrietty’nin ailesinin güvende kalma arzusu ve Sho’nun hayatına tutunma çabası, büyük bir duygusal gerilim yaratır.


"Aşırıcılar" (The Secret World of Arrietty), masalsı atmosferi, etkileyici görselleri ve derin temalarıyla dikkat çeken, her yaştan izleyiciye hitap eden bir Studio Ghibli filmidir. Film, farklı olanla kurulan dostluğun, doğanın hassas dengelerinin ve yaşamın kırılganlığının altını çizer. Sade anlatımı ve detaylara olan dikkatle, izleyiciyi hem huzurlu hem de düşündürücü bir sinema deneyimine davet eder.


R.U.R. (Rossum's Universal Robots)

Karel Čapek'in 1920'de yazdığı "R.U.R. (Rossum's Universal Robots)", bilimkurgu türünün en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilir. Çapek, bu oyunuyla modern anlamda "robot" kavramını edebiyata kazandırmış ve teknolojinin insan üzerindeki etkileriyle ilgili derin düşünceler ortaya koymuştur. 

Kitapta robotlara yüklenen anlamın yanında günümüzde tartışılan makinelerin, yapay zekanın, insanı ele geçirmesi tartışmasının ilk örneği belki de.


Kitabın Özeti

Karel Čapek'in R.U.R. oyunu, Rossum adlı bir bilim adamının, canlı insanlardan ayırt edilemeyecek şekilde yapay insanlar (robotlar) üreten bir fabrika kurmasıyla başlar. Rossum’un amacı, insanoğlunun yapması gereken tüm işleri robotlara devredip insanları fiziksel emek ve acılardan kurtarmaktır. Zamanla robotlar dünyanın dört bir yanına yayılır ve insanlar iş gücünden tamamen kurtulurken, sosyal ve ekonomik yapılar değişmeye başlar.

Ancak, olaylar, robotların bir noktada isyan etmeye başlamasıyla kontrolden çıkar. İnsanlığa hizmet etmek için tasarlanmış olan robotlar, kendi varlıklarının anlamını sorgulamaya ve insanları ortadan kaldırmaya karar verir. Bu gelişme, sonunda insan ırkının yok olmasına ve robotların dünyayı ele geçirmesine yol açar. Ancak oyunun sonunda robotlar, insan olmanın ne anlama geldiğini anlamaya çalışır.

Ana Temalar ve Motifler

Teknolojinin ve Bilimin Kötüye Kullanılması: R.U.R.'de, bilim ve teknolojinin sınırsız ilerlemesiyle ortaya çıkan tehlikelere dikkat çekilir. Rossum'un robotları başlangıçta insanoğlunun faydası için yaratılmışken, sonunda bu teknoloji insanlığın sonunu getirir. Çapek, insan kontrolünden çıkan teknolojinin ne kadar büyük bir tehdit oluşturabileceğini gösterir.

İnsan Olmanın Anlamı: Robotlar başlangıçta duygusuz makineler olarak yaratılmıştır, ancak zamanla insanlara özgü düşünceler ve duygular geliştirmeye başlarlar. Bu, “insan” olmanın gerçekten ne anlama geldiği sorusunu gündeme getirir. İnsanlar mı daha çok insan, yoksa robotlar mı? Bu tema, yapay zeka ve transhümanizm gibi modern konulara dair erken bir öngörü niteliğindedir.

Emek ve Sömürü: Robotlar, iş gücünün yerine konulan birer makine olarak görülür ve bu açıdan işçi sınıfının bir temsilidir. Oyun, kapitalist düzenin iş gücünü nasıl sömürdüğüne dair güçlü bir alegoridir. Rossum’un robotlarının ucuz iş gücü olarak kullanılması, sanayi devrimi ve modern kapitalizmin eleştirisidir.

İsyan ve Devrim: Robotların insanlara karşı isyanı, baskı altında tutulan bir sınıfın sonunda ayaklanarak kontrolü ele geçirmesine dair evrensel bir hikayedir. Çapek, bu isyanı dramatik ve felsefi bir açıdan ele alarak, insan doğasının ve toplumun sınırlarını araştırır.

Karakter Analizleri

Domin:

Fabrikanın yöneticisi olan Domin, robotları dünya genelinde yaygınlaştırma ve insanları iş gücünden kurtarma idealine sahiptir. Ancak, Domin'in bu ilerici düşüncesi, sonuçta insanlık için bir felakete dönüşür. Domin karakteri, teknolojik ilerlemenin sınırlarını sorgulayan bir figürdür.

Helena:

Oyundaki en insani karakterlerden biri olan Helena, robotların insanlar gibi hissetmelerini ve düşünmelerini sağlayacak değişikliklerin yapılmasını savunur. Ancak bu insaniyet çabası, robotların isyanına katkıda bulunur. Helena, duygusal ve ahlaki bir karşıtlık oluşturarak, oyunun felsefi sorgulamalarında merkezi bir rol oynar.

Robotlar (Primus ve Helena): 
Robot karakterleri oyunun sonlarına doğru insanlık ile robotların arasındaki ince çizgiyi simgeler. Primus ve Helena, oyunun son sahnelerinde "insan" kavramını yeniden tanımlarlar. Onların ilişkisi ve duygusal evrimi, insan olmanın salt biyolojik ya da mekanik bir durum olmadığını, bir varoluş biçimi olduğunu gösterir.

Felsefi ve Toplumsal Yorumlar

R.U.R., modern toplumun teknolojik bağımlılığı ve insan hayatının anlamını sorgulayan felsefi derinliklere sahiptir. Çapek, insanın yarattığı teknolojinin, bir noktada yaratıcısını alt edebileceğini öngörmüştür. Robotların isyanı, bir tür ilahi adalet ya da doğanın dengesinin yeniden kurulması gibi okunabilir.

Aynı zamanda, oyun, dönemin sosyalist ve kapitalist çatışmalarına da bir yorum getirir. Robotların bir iş gücü olarak kullanılması ve sonunda isyan etmeleri, proletarya sınıfının yükselişi ve sınıf mücadelesinin bir metaforudur. Çapek'in, insanın kendi kaderini tayin etme isteği ile bu kaderin teknoloji tarafından nasıl kontrol edilebileceğini göstermesi, eseri zamansız kılar.

Sonuç Olarak

R.U.R., yalnızca bilimkurgu tarihinin değil, dünya edebiyatının da önemli yapı taşlarından biri olarak kabul edilir. Çapek'in bu eseri, insan-doğa-teknoloji ilişkisini sorgulayan felsefi bir derinliğe sahiptir ve bugünün yapay zeka tartışmalarına ışık tutar. Kitabın öngördüğü distopik gelecek, insanlık için hem bir uyarı hem de teknolojinin dikkatle yönetilmesi gerektiğine dair bir çağrıdır.


25.07.2024

Saksı Olmanın Faydaları
Geçmişte yaşadığı psikolojik travmaları zihninden atmakta zorlanan Charlie liseye başlar. Okula uyum sağlamakta zorlanan, kimseyle konuşamayan asosyal Charlie için yaşam, Sam ve Patrick ile tanışmasından sonra başka bir şekil alır. Kitaplar ve müzik Charlie'nin yaşamında önemli bir yer tutuyor iken, ilişki ve cinsellik konuları da hayatında yer etmeye başlar. Sosyalleşmeye başlayan, aşkı ve dostluğu tadan Charlie, travmatik etkilerden kurtulamadığı, sorunlu geçmişinin onu rahatsız etmeye devam ettiği bir yıl geçirir.





T-34, İ
kinci Dünya Savaşı sırasında Doğu Cephesinde kullanılan, İkinci Dünya Savaşı döneminden kalma bir Sovyet orta tankı olan T-34'e gönderme yapıyor. Film, Almanlar tarafından esir alınan tank komutanı Nikolai Ivushkin'in hayatını anlatıyor.

Aksiyon ve gerilim ile başlayan film, tutsaklık döneminde biraz sakinleşse de son bölümde yine hareketleniyor. Filmin bitmesine az kala ne güzel ne çıplaklık var ne aşk derken lafı azıma tıkadılar 😃




One upon a Crime
Sindirella ve kırmızı Başlıklı Kız masallarından bir Japon uyarlaması.
Belki de insanların kendilerini olduğu gibi kabul etmelerini öğütlemek için yapılmış bir uyarlamadır. Boş vakit geçirmek için izlenebilir.







Yakut Kırmızı (Rubinrot) 
Gwendolyn Shepherd aslında oldukça normal 16 yaşındaki bir gençtir. Kötü olan durum ailesinin çok fazla sır saklamasıdır ailenin bazı üyelerinde zaman yolculuğu geni vardır. Bir gün Gwen kendisini on dokuz yüzyılın sonlarında Londra’da bulur ve anlar ki bu gen kendisinde de vardır. Yapması gereken en önemli şey kendisi ile ilgili olan efsanenin ne olduğunu bulmaktır.

Filmin sonu havada kalmış sanki. Bir sonuç yok.
Devamı iki film daha varmış ama birbirleri ile bağlantılı olduğundan mı böyle eksik gibi bitmiş bilemedim. Bir de bir kez olsun, baş karakterler arasında bir aşk olmadan sadece arkadaş olmaları yasak mı acaba...







27.05.2024

I am trying to remember what i watched lately...

so the last one was Ne Zha, Birth of the Demon Child. Although some stupid scenes it made me cry :)

Born with unique powers, a boy is recruited to fight demons and save the community that fears him.

Cennet tanrısı dünyaya tekrar denge getirmek için dünya üzerine iki büyük güç olan kahraman ve şeytan topunu gönderir. Şeytan topundan kötü kahraman topundan ise iyi bir bebek doğacaktır. Ve denge sağlandığında şeytan topunun dünyaya daha fazla zarar vermemesi için Cennet tanrısının lanetiyle şeytan topu yok edilecektir. Şeytan topu olarak doğan Ne Zha normal bir çocuğa göre çok daha yavaş büyür fakat çok fazla güçlüdür ve normal insanlardan farklı olan güçleri vardır.

 

We Need to Talk about Kevin

you know people always say mother should educate their children but is it really in the hands of mothers? I don't think so.

Kevin's mother struggles to love her strange child despite the increasingly dangerous things he says and does as he grows up. But Kevin is just getting started, and his final act will be beyond anything anyone imagined.

Eva Khatchadourian (Tilda Swinton), Kevin'a hamile kaldığı gençlik yıllarında bütün kariyer planlarını ve hedeflerini bir kenara koyarak çocuğunu dünyaya getirmeye karar verir. Fakat Eva, Kevin doğduğundan beri oğluyla yakın bir bağ kuramaz ve oğlunun tuhaf ve aykırı davranışlarıyla ilgili hep kendini suçlar. Kevin (Ezra Miller) giderek toplumsal ve ahlaki normların dışına çıkar. Babası Franklin (John C. Reilly) Kevin’in sadece bir “çocuk” olduğunda ısrarcıdır ve bu konuda Eva'nın elinden hiçbir şey gelmez. Ancak Kevin aslında daha yeni başlamıştır ve yapabilecekleri hayal edebilecekleri noktanın çok üstündedir.

 

Boychoir / Koro

After his single mother dies, a young boy with an excellent voice is sent to a prestigious choir school and has trouble adapting to the culture of the school.

 

Centurion /  Son Savaşçı 

A splinter group of Roman soldiers fight for their lives behind enemy lines after their legion is devastated in a guerrilla attack.

M. S. 117. Roma İmparatorluğu Mısır’dan İspanya’ya kadar, Doğu’da da Karadeniz’e kadar genişlemiştir. Fakat Kuzey Britanya’da fetihler gerilla taktikleriyle yenilmez bir düşman haline gelen Pict’ler tarafından durdurulmuştur. Romalılar'ın İngiltere’yi işgali sırasında geçen film, Pict saldırısında geriye kalan son savaşçı Quintus Dias adında bir adamın öyküsünü anlatıyor. General Virilus'un efsanevi 9. Lejyonuna katılan genç adam, Pict ırkını ve liderleri Gorlacon'ı yer yüzünden silmek için ordusuyla beraber kuzeye doğru gitmeye başlar.

 

Onegin (1999)

I was planning to read the book but i came across the movie.

Russia, 1820s: Onegin inherits his uncle's country estate and moves there from St. Petersburg. He befriends his neighbor, Lensky, and meets Tatyana through him. She falls in love with Onegin but he just wants friendship.

 

Inglourious Basterds / Soysuzlar Çetesi

In Nazi-occupied France during World War II, a plan to assassinate Nazi leaders by a group of Jewish U.S. soldiers coincides with a theatre owner's vengeful plans for the same. 

 
 
Blame!
 
In the distant future, humans are declared "illegal residents" and hunted to near extinction by murderous robots. One day, a group of human scavengers come across a strange man named Killy, who may be the key to humanity's survival.
 
 
 
Memories of Murder  / Cinayet Günlüğü 
 
In a small Korean province in 1986, two detectives struggle with the case of multiple young women being found raped and murdered by an unknown culprit.
 
Bir gün bir tecavüze uğramış olan bir kadın vahşice bir cinayete kuran gider. Olayı çözmek için işin başına yerel bir polis dedektifi olan Park Doo-Man getirilir. Ancak uyguladığı tüm yöntemler onu cinayetten uzaklaştırır. Bunun üzerine görevin başına getirilen Seo, önceki dedektiften daha başarılı olmak için elinden geleni yapacaktır.
 
 
 
A Haunting in Venice / Venedikte Cinayet
 
In post-World War II Venice, Poirot, now retired and living in his own exile, reluctantly attends a seance. But when one of the guests is murdered, it is up to the former detective to once again uncover the killer.
 
 
Murder on the Orient Express  / Doğu Ekspresinde Cinayet
 
Filme göre kitabı daha anlaşılır gelmiştir.
 
When a murder occurs on the train on which he's travelling, celebrated detective Hercule Poirot is recruited to solve the case.
 


The Skin I Live In  / İçinde Yaşadığım Deri / La piel que habito

Başarılı bir plastik cerrah olan Dr. Robert Ledgard bir trafik kazasında vücudu tamamen yanan eşine yeni bir deri yaratmak için 12 yıl boyunca uğraşır ve nihayet bunu başarır. Ancak eşi aynada yanan vücudunu görünce intihar eder. Küçük kızı Norma bu intiharı görerek psikolojik bir travma yaşar ve insanlardan uzak durmayı tercih eden, içine kapanık bir çocuk haline gelir. Dr. Ledgard, kızını daha sosyal hale getirmek için çabalar, ancak bu daha kötü şekilde sonuçlanır, Dr. Ledgrad kızına tecavüz ettiğini sandığı Vicente'i izleyip, yakalar ve cinsiyet değiştirme ameliyatı için denek olarak kullanmaya başlar. 6 yıl süren çok sayıda ameliyat sonrasında Vicente, Dr. Ledgard'ın ölen karısı Vera'nın bir kopyasına dönüşür. 

Bence konunun işlenişi zayıftı. Zamanda ileri geri giderek konu verilse de daha anlamlı bir film olabilirdi. 




 

5.01.2024

 Türlerine göre okuduklarımın istatistiği böyleymiş. Aşk kategorisi aşağılarda olduğu için seviniyorum :P

1. Edebiyat 620 kitap
2. Roman 418 kitap
3. Dünya Klasikleri 182 kitap
4. Hikaye (Öykü) 93 kitap
5. Felsefe-Düşünce 60 kitap
6. Tarih 60 kitap
7. Deneme-İnceleme 48 kitap
8. Araştırma-İnceleme 48 kitap
9. Türk Klasikleri 40 kitap
10. Bilim-Kurgu 40 kitap
11. Biyografi 36 kitap
12. Bilim-Teknoloji-Mühendislik 31 kitap
13. Polisiye 31 kitap
14. Fantastik 29 kitap
15. İnsan ve Toplum 28 kitap
16. Aşk 28 kitap
17. Çocuk 24 kitap
18. Anı-Mektup-Günlük 22 kitap
19. Kişisel Gelişim 20 kitap
20. Senaryo-Oyun 18 kitap
 
Yazarlarına gore okudukları  
 
biraz türk klasiklerine ağırlık vermeliyim belki bu yıl...
 
Stefan Zweig - 18 kitap 
Isaac Asimov - 16 kitap  
Fyodor Dostoyevski - 14 kitap  
Jack London - 12 kitap  
Ursula K. Le Guin - 11 kitap  
Franz Kafka - 11 kitap  
Jules Verne - 10 kitap  
Lev Tolstoy - 10 kitap  
Elif Şafak - 9 kitap  
Haruki Murakami - 8 kitap 
Paulo Coelho - 8 kitap  
Albert Camus - 8 kitap  
William Shakespeare - 8 kitap 
Hasan Ali Toptas - 7 kitap  
Maeve Binchy - 7 kitap  
Yaşar Kemal - 7 kitap  
Honore de Balzac - 7 kitap  
İskender Pala  -7 kitap  
Yukio Mişima - 6 kitap  
Marian Keyes - 6 kitap  
Anton Çehov - 6 kitap  
Sabahattin Ali  -6 kitap  
Dan Brown - 6 kitap  
Sinan Yağmur - 6 kitap  
Necip Fazıl Kısakürek - 5 kitap 
Ernest Hemingway - 5 kitap  
Gabriel Garcia Marquez - 5 kitap 
Ahmet Hamdi Tanpınar - 5 kitap 
Agatha Christie - 5 kitap  
Reşat Nuri Güntekin - 5 kitap

2023...

Yıla yavaş başlayıp, yavaş ilerleyip hızlı bir şekilde 106 kitap bitirerek tamamladım. Onun dışında da yıl içinde yaptığım bir şey yok. Işe git eve gel…


·       Kızıl Kahkaha, Leonid Andreyev
·       Yüz Defa Ölen Adam, Bekir Karaoğlu
·       Tatar Çölü, Dino Buzzati
·       Sana Gül Bahçesi Vadetmedim, Joanne Greenberg
·       Algernon'a Çiçekler, Daniel Keyes
·       İrade Terbiyesi, Jules Payot
·       Esir Şehrin İnsanları, Kemal Tahir
·       Enkheiridion, Epiktetos
·       İnsanı Tanıma Sanatı, Alfred Adler
·       İntihar, Edouard Leve
·       Deniz İşçileri, Victor Hugo
·       Kökler, Alex Haley
·       Yılanı Öldürseler, Yaşar Kemal

29.07.2023

last week

 


I re-watched Se7en, 12 Agry Men and Schindler's List last week. Not that i really remember these movies which i had watched years ago.  

For new I only watched "Edge of Tomorow", recomended by friends. I read the manga which i mentioned before "all you need is kill" so I wasn't expecting much. However I liked how they arranged the plot to movie. What i didn't like is the beginning and the ending. Also it would be wonderful if at least they have never tried to add that romantic feelings between main characters in the movie.



J'ai pris un congé d'une semaine et cette semaine, j'ai été chez mes parents. Ils vivent dans un canton. Je passais mon temps à lire des livres, à regarder des films, à aider ma mère à faire des travaux ménagers et à passer du temps avec mon neveu.

17.07.2023

Hafta sonu izlediklerim

Prestij (The Prestige) - 2006
Yönetmen: Christopher Nolan 
Oyuncular: Hugh Jackman Christian Bale Michael Caine Scarlett Johansson David Bowie Daniel Davis Andy Serkis
Önceleri birlikte çalışan iki sihirbazın daha sonra rekabete ve hatta düşmanlığa dönüşen öyküsünün anlatıldığı filmin konusu, 19. yüzyılın İngiltere'sinde Viktorya Dönemi olarak anılan zaman diliminde geçer. Genç sihirbazlar olan Robert Angier (Hugh Jackman) ve Alfred Borden (Christian Bale) şöhret olma yolundadırlar. Angier'in eşi Julia Piper Perabo yaptıkları bir gösteri sırasında kaza sonucu ölünce, Angier olaydan Borden'i sorumlu tutar. Bu olay iki sihirbazın arasında ömür boyu sürecek olan düşmanlık ve rekabetin başlangıcı olur.

Zaman zaman izlerken sıkıldım. İki sihirbaz en iyi olmak için yarışırken birbirlerinin işlerini de sabote etmekte ve Robert Angier karısının ölümünden sorumlu tuttuğu Alfred Borden'a karşı bitmez bir nefret duymakta. 


İlk Korku (Primal Fear) - 1996
Yönetmen: Gregory Hoblit  
Oyuncular: Richard Gere Laura Linney Edward Norton Andre Braugher John Mahoney Alfre Woodard Frances McDormand Steven Bauer Terry O'Quinn
Kilisede görevli bir genç olan Aaron (Edward Norton) baş rahibi öldürmekle suçlanmaktadır. Savunmasını üstlenen deneyimli avukat Martin Vail (Richard Gere) tüm deliller aleyhine olsa da bu gencin ürkek ve acılı halini görünce masum olduğu kanaatine varır. Ancak hapishanedeki görüşmelerinden birinde beklenmedik bir şey olur, Aaron’da çoklu kişilik bozukluğu olduğu ortaya çıkar ve davanın gidişatı tamamıyla değişir.


Bana göre Aaron en başından beri suçluydu. siz ne düşünürsünüz izlerken bilemem?


3.07.2023

Filmler

Bayram tatilinde izleme fırsatı bulduğum iki film var.

Birisi yıllar önce izlediğim ama sanırım ya sonunu hatırlamadığım ya da sonunu izlememişim Yapay Zeka (A.I. Artificial Intelligence, 2001).  Sevebilen bir android olan küçük çocuk David, tehlikeli olduğu düşüncesiyle yok edilmek üzere onu yapanlara geri gönderilecektir. Ancak anne bunu yapmaz ve onu bir ormanda bırakır. David hayatta kalma bir gerçek insan olma hayalinin peşinde ve annesine dönme mücadelesi veriyor. 

Son kısmı ben pek anlamlandıramadım.  İki bin yıl sonra insanlık yok olmuş ve androidler evrimleşmiş. Bu androidler yapay zekalı çocuğu buzlar altından çıkarıyor. Gelişmiş bu mekalar David'e onu insan yapamayacaklarını söyler ve David'in isteği ile annesini klonlarlar ancak bu klonlar bir gün sonra ölüyorlar.

 


Diğer ise bir kıyamet ve insanlığın sonu tarzı bir film olarak farklı bir açıdan yaklaşıldığını düşündüğüm Sessiz Bir Yer (A Quiet Place Part). Dışı zarar veilemeyen sert bir kabukla kaplı yaratıklar dünyayı istila ediyor. Sese karşı duyarlı olan ve kurbanlarını ses ve gürültüyü algılayarak avlayan bu yaratıklara karşı bir ailenin hayatta kalma savaşı. Film başlıyor ve ses yok. Kimse konuşmuyor. İşaret dili ile anlaşıyorlar. Hep böyle mi olacak diye merak ediyorsunuz. Çok az konuşma mevcut. Günlük yaşamlarında dahi ses çıkarmamak zorundalar. İlgi çekiciydi ancak ikinci üçüncü bölümler izlermiyim bilmiyorum. Filmi izlerken düşündüğüm bizim ofistekilerin burada pek uzun hayatta kalamayacaklarıydı :D




Film: the War of The Worlds

 Dünyalar Savaşı (2005)


 

Film H.G.Wells'in aynı adı taşıyan hikayesinden uyarlanmış. Filmin girişinde dünyanın uzaydaki başka üstün yaratıklar tarafından gözlendiğinden bahsediliyor. Ve yine bir parçalanmış aile ile açılıyor film. 2012'de de olduğu gibi anne baba ayrılmış, üvey babaları ile daha iyi anlaşan bir erkek bir kız çocuk biyolojik babalarının yanındayken kendilerini felaketin ortasında bulurlar ve babamız ailesini korumaya çalışır. Yaratıklar neden dünyaya saldırıyor. o yeraltından çıkardıkları makineleri ne zaman oraya istiflemişler neden yıldırımlarla dünyaya iniyorlar açıklanmıyor. Başrol oyuncusunun bir yolunu bulup istilacıları ortadan kaldıracağını sandım ama adamın tek yaptığı çocukları ile hayatta kalma çabasıydı. Bence bu farklı yaklaşım güzeldi. İnsanlar istilaya bir çözüm bulamıyorlarken birden yaratıkları ölmeye başlıyorlar. Nedeni ise dünyadaki bakteri ve virüsler... bu biraz nasıl yani dedirtti. Çünkü yaratıkları gelip insanların kanını emip sonrada bu kanı çevreye saçıyorlar. Kitapta bu yaratıkların Marslı olduğu ve insan kanı ile beslendikleri geçiyor. Anlamadığım bu yaratıklar zaten dünyayı gözlüormuşlarsa, ölüm makinelerini dünyada gömmüşlerse bu tehlikeyi de biliyor olmalılardı ve buna göre önlem almalıydılar. Sonuçta insanlardan üstündüler. Filmdeki istila amacı olmaması, insanların öldürülmesi, bazılarının kanlarını emmek için tutsak alınmaları ve sonundaki pat diye ölümleri havada kalmış.

Film: 2012


 

Dünyanın sonunun gelişi üzerine bir film. Adından anlaşıalcağı üzere Mayaların kıyamet günü kehaneti 2012. Film efektler ve oyunculuk konusunda bir şey demeyeceğim ama hikaye bakımından biraz zayıf bana göre. Dünyanın yok olacağı bilim adamları tarafından keşfediliyor ve gizlice bir kurtuluş programı başlatılıyor. İnsanlar genel olarak konu hakkında bigilendirilmemekle birlikte bir bilim kurgu yazarı olayı öğreniyor ve ailesi ile birlikte kurtulma çabasına giriyor.

İlk olarak yerkabuğunun parçalanması lavların ortaya çıkması ile başlıyoruz. Tabi depremler ve tsunamilerin olması olağan. Ama anlamadığım bu dünyanın sonu ise neden yerkabuğu parçalanıp dünyayı lavlar kaplamıyor ya da dünyanın çekirdeği patlamıyor. Filmin başında böyle bir intiba var. Bir de kurtarma gemileri var, uzay gemisi filan yaptılar acaba nereye gidecekler diye düşünürken gemiler bildiğin deniz gen-misi çıktı :D Meğerse dünyayı sadece su kaplaycakmış, pek çok diğer felaket filminde olduğu gibi. 2012 kıyamet gününden çok Nuh Tufanı gibi işlenmiş.

23.06.2023

Olağanüstü Dünya (April and Extraordinary World)

2015 yılında vizyona giren, Franck Ekinci ve Christian Desmares tarafından yönetilen bir Fransız-Belçika-Kanada animasyon filmidir.

1941 yılı, tarih kitaplarından okuduğumuzdan çok farklıdır. Siyasi coğrafya tamamen bambaşkadır. Napolyon V, Fransa’yı yönetmektedir. Dünya teknolojik olarak çok daha geridedir ve bilim adamları sürekli ortadan kaybolmaktadır. Bu tuhaf dünyada Avril adında genç bir kız, onun konuşan kedisi Darwin ve büyükbabası Pops, Avril’in bilim adamı olan kayıp anne babasını aramaktadır.