- Mavi Köpeğin Gözleri, Gabriel Garcia Marquez
Büyülü gerçekliğin gizemli ve puslu atmosferlerle buluştuğu bu öykülerde Gabriel García Márquez, yatalak bir genç adam, kedisinin bedenine girmek isteyen bir kadın, evladının ölümünün yaraladığı bir anne, ikizi ölen bir kardeş, gözleri çulluklar tarafından oyulan üç adam, kurbanını sabırla bekleyen ölüm meleği gibi birbirinden çok farklı kurgusal ve mitolojik kahramanlara gönderme yapan kişiliklerin, bedensel ve düşünsel hassasiyet anlarını anlatıyor.
Yazarın ilk eserlerini barındıran Mavi Köpeğin Gözleri, Márquez'in 1947-1955 yılları arasında yazdığı on iki öyküden oluşuyor. Kitap, tarzı, temaları, karakterleri ve bilhassa yazarın "Yüzyıllık Yalnızlık'a değişmem," dediği "Çullukların Gecesi" öyküsüyle bir Márquez şenliği.
Hikayeleri okurken anlamakta zorlandım açıkcası. - İzmir Büyücüleri İzmir Büyücüleri, Mara Meimaridi
Birini elde etmek istiyorsan, onu büyülemelisin! Yunanistan'da 250.000 satan kitap, şimdi Türkiyede! Bundan yüz yılı aşkın bir süre önce, İzmir´de Katina adında bir genç kız yaşarmış. Bu kız bir erkeği gözüne kestirir ve ne yapar eder, sonunda onu ağına düşürürmüş.Katina tam dört yakışıklı ve zengin erkekle evlenmiş. Çünkü Katina onları ´büyü´lüyormuş; güzelliğiyle değil ama, otlarla, iksirlerle, dualar ve muskalarla... İzmir Büyücüleri, geçmiş zamanda, Türklerin, Yahudilerin, Ermenilerin, Rumların ve Levantenlerin zengini yoksulu, kadını erkeği güzeli çirkiniyle bir arada yaşadığı İzmir´de mahalle kültürünün çok renkliliği içinde, kadınların kıskançlıkla, dalavereleriyle ve en başta büyülerle örtülü o en mahrem dünyasını masal tadında anlatıyor.Kitapta Türk düşmanlığı rahatsız edici. Türklerle ilgili yazılanlar İzmir'deki bu zamana ait hayatı tarafsız, tüm gerçeği ile okumak isteği uyandırdı bende. Bölümler kopuk kopuk, sonradan farklı zmanlarda oturulup yazılıp birleştirilmiş gibi. Bazı karakterlerin niye nasıl ortaya çıktığı belli değil. Bu nedenle bazı npktalar asılı kalmış geldi bana. - Yüzbaşının Kızı, Aleksandr Puşkin
Yüzbaşının Kızı, modern Rus edebiyatının kurucu figürlerinden Puşkin’in belgesel gerçekçilik konusundaki mahareti ile kişisel öykülere açılan hayal gücü zenginliğini benzersiz bir şekilde birleştiren, eşine az rastlanır bir tarihsel roman.
Pyotr Grinyov, 17 yaşına geldiğinde, emekli bir asker olan babasının ısrarıyla askerliğini yapmak için Orenburg’a gönderilir. Burada Yüzbaşı Mironov’un kızı Maşa’ya âşık olur. Maşa ile Pyotr arasındaki aşk başladıktan kısa süre sonra Pugaçov ayaklanması patlak verir. Rusya’nın uzun modernleşme serüveninde Çar Petro tarafından tasfiye edilene kadar kritik roller oynayan Kazakların da desteğiyle “ayaklanma” büyür. Maşa ile Pyotr arasındaki ilişkinin arka planına kişisel anlatıları şekillendiren Pugaçov Ayaklanması oturur. Yüzbaşının Kızı, geleneğin erken döneminde Puşkin’in tarihsel romana kattığı simetri, denge ve ikna edicilik ilkelerinin hayatiyetini gösteren, çarpıcı bir anlatı.
- Güvercin, Patrick Süskind
Bu kısa romanın başkişisi Jonathan Noel, olaylardan kaçan, içine kapanık, sıradan bir insandır. Yıllardır bir bankanın bekçiliğini yapmaktadır. Bütün yaptığı da bankanın müdürünü karşılamak, arabasının kapısını açmaktır. Paris'te bir çatıkatında yaşamakta, bu katın sahibi olmaya çalışmaktadır. Ama birgün karşısına çıkan bir güvercin, bu sıradan insanın tekdüze yaşamını altüst eder. Patrick Süskind, gerçekten okutmasını bilen usta bir yazar. "Koku" gibi "Güvercin"i de bir solukta büyük bir ilgi ve keyifle okuyacağınızdan hiç kuşkumuz yok.
Koku, sevdiğim kitaplardan birisiydi. güvercin, bizim apartmana dadanan kuşları hatırlattı bana. Onlar yüzünden balkon camlarını açamaz oldum. Ne kadar yapmaya çalıştıkalrı yuvaya engel olsam da vazgeçmiyorlar aylardır. Üstelik diğer dairelerde aynı sorundan müzdarip görünüyor, komşunun balkon demirinde ağzında çöple beklerken gördüm kuşu. - Mutluluk, Guy De Maupassant
"Aşk Başkadır" adlı kitaptaki hikayelerin bazıları bu kitaptada var. - Yeni Başlayanlar İçin Suşi, Marian Keyes
Burnu büyük, kaltaklar kraliçesi, Londralı moda editörü Lisa Edwards, "şahane" terfisinin A kalite partiler, sosyete sayfalarında fotoğraflar ve sonbahar kreasyonlarına jetle uçarak yetişme gibi eylemler içereceğinden emindi.
Fakat bunun yerine, sürgün edildi, hem de tüm o Prada gardırobuyla birlikte! Ve nereye? Son derece şık-olmayan, Dublin moda dergisi Colleen'e baş editör olmaya. Editör asistanı Ashling Kennedy ise tam aksine, bulduğu yeni işle ayakları yerden kesilmiş geziyordu... Ta ki fahiş bedelin kime katlanmak olduğunu öğrenene dek: Lisa Edwards
Bu arada bir de Ashling'in en kadim, en sevgili kankası Clodagh "Prenses" Kelly vardı, ki kendisi gerçek bir sonsuza-dek-mutlu-yaşadılar başarısına sahip görünüyordu -ama nedense son zamanlarda öpecek bir kurbağa prens arayışındaydı. Bu üç birbirinden alakasız, eşit derecede doyumsuz kadının arasında bir bağ kurma ihtimali sıfır olabilirdi, tabii eğer 'Sibirya'nın magazinel versiyonu' Dublin dışında bir yerde yaşıyor olsalardı. Üstelik de bu bağı bir kurdular mı dünyayı dağıtacaklardı -özellikle de Colleen'in serseri havalı, melankolik, öldüren cazibe patronu Jack Devine da onlarla aynı kavşakta buluşunca.
Okurken çok zorlandım açıkcası. Aslında bir bölüm sanki kitabı daha önce okumuşum hisi verdi ama sadece o bir kaç satır olduğundan sanırım okumamıştım. Her neyse galiba artık bu tür kitapları okuyamıyorum.
- On Bir Dakika, Paulo Coelho
On Bir Dakika, dünyanın en eski mesleği üzerine kurulu bir aşk masalı. Paulo Coelho'nun kahramanı güzeller güzeli Maria, pek çok genç kız gibi iyi bir eş, sakin bir yuva değil, serüvenler, aşklar, zenginlikler hayal etmektedir. Bu hayallerin peşine takılıp ülkesinden çok uzaklara, İsviçre'ye sürüklenir. Dilini bilmediği yabancı bir dünyada, hayallerini gerçekleştirmek uğruna garip serüvenlere karışan genç kadının cesareti yanında ilkeleri de sınanır. Maria, birçok kadının ömür boyu adımını atamadığı bir eşikten geçmektedir: kendini, bedenini, ruhunu ve cinselliğini tanıma. Aşk ve cinsel özgürlük, zenginlik ve yoksulluk, utanç ve cesaret, çıkar ve özveri, söz simyacısı Paulo Coelho'nun Maria için katı gerçeklerle dokuduğu düşler dünyasının çelişkileri. Maria'nın serüveni nasıl biterse bitsin, her şeye rağmen 'Dünya yalnızca on bir dakika süren bir şeyin çevresinde dönüyor.'
"Kazanan Yalnızdır" hoşuma gitmişti ama bunu pek sevmedim. - Alemdağ'da Var Bir Yılan, Sait Faik Abasıyanık
Anlamakta zorlandığım hikayelerin olduğu bir kitap daha. Yaşlılık mı, yorgunluk mu, ne okuduğumu anlıyorum ne duyduğumu... - Güneşin Doğusu, Julia Gregson
1920'lerde Hindistan'da özgürlük ve aşk peşinde olan üç İngiliz kadının etkileyici öyküsü.
1928 güzü. Üç genç kadın Hindistan yolunda. Her birinin önünde sürprizlerle dolu yeni bir hayat var. Güzel bir gelin olan Rose ailesinden ayrılıp çok az tanıdığı bir adamla evleneceği için büyük bir endişe taşıyor. Nedimesi Victoria katı annesinden uzaklaştığı için bundan daha mutlu olamazdı ama kendine bir eş ararken bekaretini kaybeder. Ve Viva, onların deneyimsiz refakatçisi daha yolun başında içinde bir hata yaptığına dair bir his taşıyor.
Her birinin evlerini terk etmesi için kendilerine göre bir nedeni var fakat taşıdıkları umut ve sırlar onları Hindistan'da bekleyen şeylere karşı hazırlıksız kılıyor.
Okumam uzun sürdü ama fena değildi. - Beni Asla Bırakma, Kazuo Ishiguro
Yatılı okul Hailshamın öğrencileri, bahçe duvarının arkasındaki karanlık ormandan çok korkarlar. Hafta sonları veya tatillerde evlerine gitmez., Hailshamdan önceki yaşamlarını hatırlamazlar. Dış dünyayla bağlantıları yoktur. Öğretmenler değil, gözetmenler tarafından eğitilirler. Spor ve sanata büyük önem veren gözetmenler, Hailsham öğrencilerine sürekli özel olduklarını hatırlatır ve bedenlerine çok iyi bakmaları gerektiğini tekrarlar.
Kazuo Ishiguro, yayımlandığı yıl Time tarafından İngilizce yazılmış en iyi 100 roman listesine alınan Beni Asla Bırakmada, yıkıma götüreceğini bile bile kendi kaderini kabullenenlere odaklanmış görünüyor.
Başta biraz vasat, ağır ilerleyen ama aynı zamanda ilgi çekiciydi. - Onlar Hep Oradaydı, Sunay Akın
Sunay Akın'ın kitaplarını okumayı seviyorum. Pek çok farklı olay ve hikaye. - Uğultulu Tepeler, Emily Bronte
İngiliz edebiyatının önemli eserlerinden biri olan ve ihtiras dolu bir aşk hikâyesini konu alan Uğultulu Tepeler, 19. yüzyılın başlarında İngiltere’de yaşamış zengin Earnshaw ailesinin kızı Catherine ile ailenin evlatlığı Heathcliff arasındaki sancılı aşkı şiirsel bir dille anlatıyor. Aşkın hiç bitmeyecek bir nefrete dönüşmesine şahit olduğumuz bu roman, intikam duygusunun insanı kör ederek ne denli yıkıcı olabileceğini büyüleyici bir kurguyla gözler önüne seriyor. Emily Brontë’nin tek romanı olan ve dünya klasikleri arasında önemli bir yer edinen Uğultulu Tepeler, yazarın eşsiz anlatımı ve karakterlerin iç dünyalarını aktarmadaki ustalığıyla yıllardır severek okunan bir kitap olma özelliğini günümüzde de sürdürüyor.
Ben öyle büyük bir aşk görmedim. Belki aşkı bilmediğimden, aşka inanmadığımdan, hiç sevmediğimden? ama sonunu sevdim :P - Kazaklar, Lev Nikolayeviç Tolstoy
Tolstoy’un 1852’de başladığı ama on yıl boyunca tamamlanamayan Kazaklar, genç ve zengin Olenin’in Moskova hayatından bıkarak Rus ordusuna yazılması ve Kafkaslar’da ücra bir köye gönderilmesiyle başlar. Burada Kazakların ve Çeçenlerin kaba kuvvetine hayran kalır, bir Kazakla sözlü olan Maryana adında bir kadına âşık olur. Tolstoy’un Kafkaslar’da yirmi bir yaşında genç bir asker olarak deneyimlerini hikâyeleştirdiği, Puşkin ve Rousseau gibi ustalarına bir selam niteliğinde olan bu roman, büyüleyici doğa tasvirlerini yazarın sade ama ihtişamlı diliyle birleştiriyor. - Bir İdam Mahkumunun Son Günü, Victor Hugo
İdamın kaldırıldığı ülkemizde yaşanan trajedilerden sonra idam geri gelsin sesleri yükselirken bir kısmın ise idama karşı görüş bildirmesi tartışmaları hep var. İdam olmalı mı, olmamalı mı? Bir caninin idam edilmesi kabul edilebilir bence.
Açıkcası kitabı okurken suçlulara karşı gösterilmeye çalışılan sempati (ya da ben öyle algıladım) beni sarmadı. Kişinin, suçu işlerken düşünmediği ailesni neden ben düşünmek zorundayım, suçlu tutuklanıp hapsedildiğinde? - Genç Werther'in Acıları, Johann Wolfgang Von Goethe
Goethe, henüz yirmi beş yaşındayken yazdığı Genç Werther'in Acıları'nda, kısa bir süre önce Charlotte adlı genç bir kadınla yaşadığı mutsuz ilişkiden yola çıkmıştı. Edebiyat dünyasına, karşılıksız aşkıyla intihara sürüklenen "Romantik kahraman"ı armağan eden bu büyüleyici mektup-roman, şiirselliği ve yaşama tutkulu bakışıyla okuyucuları mıknatıs gibi kendine çekmişti. Almanya'da bütün gençliği etkisi altına alan romanın, birçok intihara neden olduğu, Werther'in giydiği mavi frak, sarı yelek ve çizmelerin döneminde moda yarattığı, Napoléon'un bile kitabı sürekli yanında taşıdığı söylenir.
Son derece duyarlı ve tutkulu bir genç ressam olan Werther'in, düşsel dostu Wilhelm'e yazdığı mektuplardan oluşan Genç Werther'in Acıları, edebiyatta akılcılığın yerini alan duygusallığın bir başyapıtıdır.
Kitabın adını ilk okuduğumda Werther'in gerçekten çok acı içinde bir hayatı olduğunu düşünmüştüm ama karşıma karşılıksız aşk acısı çıktı... Kitap hakkında yukarıdaki açıklamalar ise beni daha çok şaşırttı. Edebi tarafını bilemem ama bir adamın evli bir kadına duyduğu aşk için çektiği acı o kadar da etkileyici gelmedi bana
26.07.2018
Son Okunan Kitaplar
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)